• Mustafa Kemal Mah. İbrahim Karaoğlanoğlu Cd. No 188A Doğan Petrol Kavşağı, Üst Geçit Yanı / İskenderun, Hatay
  • info@cagcilyetim.com
Epidural Doğum Hakkında Bilmeniz Gereken 4 Bilgi

Hamile olduğunu öğrenen bütün kadınlar için hamilelik süreci oldukça etkileyici ve bir o kadar da heyecanlı bir süreçtir. Özellikle ilk hamileliklerini yaşayan kadınlar için vücutlarında bir canlının büyümesine şahit olmak oldukça özel bir deneyimdir. Hamilelik sürecinin sonlarına doğru bu süreç ise kendini korkuyla karışık bir heyecana bırakır. İlk bebeklerini kucaklarına alacak anne adayları özellikle doğum ile ilgili konuları merak etmeye başlarlar. Bu süreç içerisinde ise çoğu anne adayı doğum yöntemlerini araştırmaya başladığında doğum sancılarını ve ağrılarını düşünerek strese girebiliyor. Anne adayının hamileliğinin son zamanlarını gergin ve stresli geçirmesine engel olmanın tek yolu ise anne adayını bilinçlendirmek. Doğum yöntemleri ve sonrasında bilinçlenmiş olan anne adayları kendilerini doğuma hem psikolojik hem de fiziksel olarak hazırlayabilirler.

Doğum yöntemlerine baktığınız zaman tıp dünyasında yaşanan gelişmelere bağlı olarak farklı doğum yöntemleri ile karşılaşabilirsiniz. Ancak başlıca doğum yöntemleri ise şunlardır;

  • Vajinal (normal) doğum,
  • Sezaryen doğum,
  • Suda doğum,
  • Epidural doğum,
  • Spinal doğum.

Günümüzde anne adaylarının en çok tercih ettiği doğum yöntemlerinin başında ise ağrısız doğum olarak da bilinen epidural doğum geliyor. Hem ağrısız hem de güvenli bir doğum yöntemi olan epidural doğum bu özellikleri ile ön plana çıkmayı başarıyor.

Yazımızda ise en çok tercih edilen doğum yöntemi olan epidural doğum hakkında bilmeniz gereken 4 bilgi hakkında detaylı bilgiler vermeye çalışacağız.

Doğum ağrılarını azaltmak için bilinen en etkili yöntem epidural anestezidir

Doğumun gerçekleşeceği gün yaklaşırken anne adaylarını en çok düşündüren konulardan biri de doğum sırasında oluşan doğum sancısı ve doğum ağrılarıdır. Epidural doğumun en önemli özelliklerinden biri ağrısız ve sancısız bir doğum imkan sağlamasıdır. Doğum iç aşamada gerçekleşmektedir. Bunlar; kanalın açılması, bebeğin kanaldan çıkması ve son olarak plesantanın çıkışıdır. İlk aşama olarak kabul edilen açılma aşamasında oluşan rahim kasılmaları, rahmin boyunun genişlemesini sağlayarak doğum kanalının açılmasını sağlar. Doğumun başladığına dair en önemli işaret olan bu rahim kasılmaları ikinci aşama olan bebeğin doğum kanalına girmesi ve çıkması ile devam eder. Bütün bu süreçler boyunca yaşanan rahim kasılmaları doğum sancılarının ve ağrılarının anne tarafından şiddetli bir şekilde hissedildiği süreçlerdir. Epidural anestezi ise bütün bu normal doğum aşamaları devam ederken uygulanır ve doğum ağrılarını, sancılarını anne adayının hissetmesinin önüne geçilir. Anne adayının rahim kasılmaları yani doğum sancıları düzenli hale gelip, rahim ağzı yaklaşık %60-%70 civarında inceldiğinde ve açıklığı ise 4 cm’ye ulaştığında epidural anestezi uygulanır. Yani doğum sancıları anneyi tam zorlamaya başladığında uygulanarak anneyi zorlamaya başlayacak sancıların ve ağrılar önlenmiş olur. Bu yüzden epidural doğum yöntemi doğum ağrılarını azaltmak için bilinen en etkili yöntem olarak bilinmektedir.

Epidural doğum sırasında acı ve ağrı hissedilmez

Doğumun gerçekleşmesine sayılı günler kala anne adaylarını en çok strese sokan konuların başında doğum sırasında hissedilen acı ve ağrılar gelmektedir. Epidural doğum yönteminin en çok tercih edilmesindeki sebeplerden biri de epidural doğum sırasında acı ve ağrı hissedilmez. Üç aşamadan oluşan doğumda doğumu başlatan rahim kasılmalıdır. Rahim kasılmaların düzenli hale geçmesi ve şiddetini arttırması doğumun başlangıcına dair en önemli belirti olarak kabul edilir. Anne adaylarını tedirgin eden de hissetmeye başladıkları bu kasılmalardır. Doğumun başlaması ile kasılmaların neden olduğu acı ve ağrı sinirler aracılığı ile omuriliğe ve oradan da omurilik üzerinden beyine iletilir. Böylece rahim kasılmalarının neden olduğu acı ve ağrıyı bütün vücut hissetmeye başlar.

Aslında doğum sırasında hissedilen acı ve ağrıyı bastırmak için alternatif yöntemler vardır. Örneğin, derin nefes alıp verme, meditasyon, ılık banyo, ayakta durmak, doğum topu üzerine egzersizler yapmak ya da yürümek. Ancak bütün bu teknikler tıbbi bir müdahale içermediği için acı ve ağrıyı azaltmaya yardımcı olsa da tam olarak kesmesi ve engellemesi mümkün değildir. Epidural yani ağrısız doğum yönteminde ise epidural anestezi sayesinde vücuda tıbbi bir müdahale söz konusudur. Böylece doğum sırasında oluşan ve anne adayını zorlayan acı ve ağrı kesin ve etkili bir biçimde engellenir.

Epidural ya da diğer adı ile ağrısız doğum yönteminde doğum sırasında acı ve ağrıyı bastıran, uygulanan epidural anestezidir. Epidural anestezi uygulaması ise şu şekilde yapılmaktadır;

Anestezi uzmanı öncelikle kadın doğum uzmanıyla birlikte annenin durumunu değerlendirir. Anestezinin uygulanabilmesi için bazı kriterler bulunmaktadır. Öncelikle rahim kasılmalarının yani doğum sancılarının düzenli hale gelmesi gerekmektedir. Ayrıca rahim ağzı genişliğinin yaklaşık %60-%70 civarında incelip, açıklığın ise 4 cm’ye ulaşmış olması gerekir. Yani anestezi uygulaması acı ve ağrılar anneyi tam olarak zorlamaya başladığında uygulanır. Ayrıca bu kriterlerin bir sebebi daha vardır. Epidural anestezi bütün bu şartlar uygun hale geldiğinde uygulanmalıdır. Aksi takdirde bu aşamadan önce uygulanırsa doğumun başlamasını sağlayan rahim kasılmalarını etkileyebilir. Bu da doğumun daha da gecikmesine neden olabilir. Bütün bu aşamalardan sonra anne adayına epidural anestezi verilirse ise doğum sancılarının şiddeti artan annenin hareket kalması zorlaşabilir. Bu durumda epidural anestezi uygulamasını oldukça zorlaştırabilir. Ancak sağlıklı ve güvenli bir şekilde anestezi uzmanı tarafından epidural anestezi uygulandıktan sonra anne adayı epidural doğum sırasında acı ve ağrı hissetmez.

Epidural doğum ile annenin doğum anına tanıklık etmesi sağlanır

Çoğu anne adayı bebeğinin dünyaya geldiği ilk dakikaları görmek, annelik duygusu o ilk dakikalarda hissetmek ister. Epidural doğum yönteminin ise en çok tercih edilmesindeki nedenlerden biri de sadece ağrısız ve acısız olması bir yana annenin doğumu izleyebilmesine olanak sağlamasıdır. Böylece anne epidural doğum ile hem normal bir doğum gerçekleştirebilir hem de bebeğini doğar doğmaz kucağına alarak bu muhteşem anlara tanıklık edebilir.

Epidural doğumda anne adayının doğuma tanıklık etmesini sağlayan ise uygulanan epidural anestezidir. Ağrısız yani epidural doğum yönteminde doğum öncesinde anne adayının bel kısmına yani omuriliğin üzerine özel bir iğne yardımıyla katater takılır. Oldukça acısız ve ağrısız bu işlem ile açılan kataterden anne adayına analjezik madde verilir. Analjezik madde yani epidural anestezi uygulandıktan sonra ilk dakikalarda öncelikle anne adayının bacaklarında karıncalanma ve uyuşma başlar. Daha sonra bu karıncalanma ve uyuşma anne adayının göbek hizasına kadar yükselir. Epidural anestezinin uygulanması yaklaşık 10 dakikayı bulsa da vücuda tam olarak etki etmesi yaklaşık 15 dakikayı bulabilmektedir. Doğum ağrılarını ve acısını bastıran, kasılmaların neden olduğu sancı hissini engelleyen epidural anestezi sadece bu hislerin beyine ulaşmasını engeller. Rahim kaslarını etkilemez yani doğum normal doğum şeklinde ancak ağrısız olarak devam eder. Anne adayı ise belden aşağısını hissetmeyeceği için bu rahim kasılmalarını da hissetmez ve ne zaman ıkınacağını bilemez. Bu aşamada ise doğum da yer alan sağlık çalışanları anneye yardımcı olur. Anne belden aşağısını hissedemese bile bilinci açıktır ve kendindedir. NST cihazına bağlı olan ve kasılmaları takip edilen anne adayı sağlık çalışanlarının yönlendirmeleri doğrultusunda ıkınması gereken yerlerde ıkınarak doğumun gerçekleştirir. Böylece epidural doğum, normal doğum şeklinde gerçekleşmiş olur. Bilinci açık ve kendinde olan sadece belde aşağısı hissizleşen anne adayı ise epidural doğum sayesinde bebeğinin doğum anına şahitlik etmiş olur. Bebeğinin dünyaya geldiği ilk dakikalarda bebeğini kucağına alma şansını yakalar.

Acil durumlarda sezaryene geçişi kolaylaştırır

Anne adayının doğum yöntemini belirleyen en önemli etken kadın doğum uzmanı tarafından yapılan muayeneler ve değerlendirmelerdir. Genellikle annenin vajinal yani normal doğum gerçekleştiremeyeceği durumlarda anne adayına sezaryen doğum tavsiye edilmektedir. Ancak bazen normal doğuma ya da epidural doğuma karar verilse bile doğum esnasında oluşabilecek komplikasyonlardan dolayı sezaryen doğuma ihtiyaç duyabilmektedir. Acil durumlarda sezaryen doğumu geçişi en kolay olan ise epidural doğumdur. Vajinal yani normal doğum esnasında risk oluşsa bile anne adayına anestezi uygulanması, damar yolu açılması gibi süreçler zaman alabilir. Ancak epidural doğumda anne adayının bel kısmında epidural anestezi için açılmış bir katater bulunmaktadır. Epidural doğum esnasında sezaryen doğuma ihtiyaç duyulduğu anda bu katater üzerinden anne adayına kolaylıkla anestezi uzmanı tarafından anestezi uygulanabilir. Bu durumda özellikle acil durumlarda sezaryen doğumu geçişi kolaylaştırır.

Sizin için hazırladığımız yazımızda epidural doğum hakkında bilmeniz gereken 4 bilgi hakkında detaylı bilgiler vermeye çalıştık. Epidural doğum ile ilgili daha fazla bilgi almak ya da randevu alarak muayene olabilmek için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Riskli Gebelik

Hamilelik öncesindeki bazı koşullara göre ve hamilelik sırasında ortaya çıkan sorunlara göre hamilelik sürecini, doğumu ve bebeği etkileyecek birtakım riskler ortaya çıkmaktadır. Bu durumların bulunduğu ve yakın takip ve kontrol gerektiren bu gebelikler riskli gebelik olarak adlandırılmaktadır. Riskli gebeliklerin takibi yüksek riskli gebeliklerle ilgili uzmanlık alanı olan Perinatoloji bölümü tarafından yapılmaktadır.

Perinatoloji Nedir? Perinatolog Kimdir?

Perinatoloji, riskli gebelikler için hamilelik öncesinde, hamilelik döneminde, doğumda ve doğum sonrası ilk 4 haftalık dönemde oluşabilecek sorunların erken dönemde taranmasını, tanısını ve tedavisini amaç edinmiş olan uzmanlık alanıdır.

Perinatoloji hem anne hem de bebek sağlığı ile ilgilenmektedir. Risk grubundaki hamilelik süreçlerinin takibi Perinatoloji ve Yüksek Riskli Gebelikler bölümünde yapılmaktadır. Riskli gebelik taşıyorsanız hamileliğiniz süresince perinatoloji bölümü olan bir hastane veya tıp merkezini de tercih edebilirsiniz.

Riskli gebelikler perinatoloji uzmanları tarafından takip ve tedavi edilmektedir. Perinatoloji uzmanları Perinatolog olarak adlandırılmaktadır.

Perinatologlar Kadın Hastalıkları ve Doğum eğitimi almış  ve sonrasında Perinatoloji yani Riskli Gebelik Uzmanlığı alanında 3 yıl süren ihtisas eğitimini tamamlamış uzmanlardır.

Riskli Gebelik Faktörleri Nelerdir?

Hamilelik öncesinde ve sırasında oluşan bazı durumların varlığı hamileliği riskli hale getirebilmektedir. Riskli gebelik için risk faktörü oluşturan bazı durumlar şunlardır;

1) Anne Adayının Mevcut Riskleri

Annenin yaşının 18 altında veya 35 üzerinde olması hamilelikte riskleri artırmaktadır. Aynı zamanda annenin çok zayıf veya çok şişman olması da riski artıran bir faktördür. Eğer annenin gebe kalması beklenenden uzun sürmüşse, uzun süre gebe kalmak için beklenmiş ve çaba sarf edilmişse, bu süreç özellikle kontrol altında tutulması gereken riskli gebelik sınıfına girmektedir.

Annenin sigara, alkol ve uyuşturucu madde kullanımı da riskli gebelik faktörlerindendir. Hamilelikten önce bunlar kullanılıyor olsa da hamilelik sürecinde kesinlikle kullanılmaması gerekmektedir. Annenin geçirdiği önemli bir ameliyat olup olmadığı, diyabet, kalp rahatsızlığı, epilepsi, tiroit bezi problemleri, guatr hastalığı, yüksek tansiyon gibi rahatsızlıklarının olup olmaması da hamilelikte riski belirleyen faktörlerdir. Annenin daha önce miyom operasyonu geçirmiş olması da bir risk faktörüdür.

Annenin daha önce düşükle veya bebeğin doğumdan birkaç ay önce kaybedilmesi ile sonuçlanmış hamileliklerinin bulunması riskli gebelik olarak adlandırılan ve yakından takip edilmesi gereken hamileliklerdir.

Annenin önceki gebeliklerinde yaşanmış aşağıdaki gibi bazı durumlar da riski artırmaktadır;

  • Anne adayının önceki hamileliklerinde dış gebelik yaşamış olması,
  • Anne adayının önceki gebeliklerinde prematüre doğum yapmış olması,
  • Daha önce aşırı zayıf (prematüre) veya aşırı yüksek kilolu bebek doğurmuş olması,
  • Önceki doğumunda aşırı kanamasının olmuş olması,
  • Önceki doğum sürecinde rahim yırtılması gerçekleşmiş olması,
  • Anne adayının önceki normal veya sezaryen doğum süreçlerinde sorun yaşamış olması.

 2) Ailenin Mevcut Riskleri

Anne, babada veya ailede genetik rahatsızlıklar olması riski artıran faktörlerdir. Direkt anne ve babada bir genetik rahatsızlık olmasa bile ailelerde genetik bir rahatsızlık olması anne ve babanın taşıyıcı olarak bunları bebeğe aktarması ile sonuçlanabilir. Akraba evliliği olması da genetik hastalıkların taşınması ve genetik çakışma faktörlerini artıracağı için bir risk faktörüdür.

3) Mevcut Hamilelik Sürecindeki Komplikasyonlar

Hamilelik sürecinde aşırı kusma, gebelik şekeri, hamileliğe bağlı hipertansiyon, aşağı yerleşmiş plasenta ve diğer rahim, rahim ağzı ve plasenta problemlerinin varlığı riskli gebelik kapsamında takip ve tedavi edilmelidir.

Mevcut hamilelik süreci dair diğer komplikasyonlar ve risk faktörleri de şunlardır;

  • Çoğul yani ikiz veya üçüz gebeliklerde bebek sayısıyla beraber riskler de artmaktadır.
  • Anne adayının miyomunun olması, rahim ağzı yetmezliğinin veya yüksek tansiyonunun olması risk faktörlerindendir.
  • Tarama testlerinde kromozom anomalilerine işaret eden olasılıklarının görülmesi riski artırmaktadır.
  • Düşük veya erken doğum riskinin varlığına işaret eden etkenler riski artırır.
  • Annenin kanamasının olması dikkate alınması gereken bir risk faktörüdür.
  • Bebeğin rahim içinde duruş bozukluğu olması kontrol ve takip edilmesi gereken bir durumdur.
  • Bebeğin amniyon suyunun normalden az olması (oligohidramniyon) durumunda bebeğin akciğer gelişimi olumsuz etkilenebilmekte veya normalden fazla olması (polihidramniyon) durumunda erken doğum ve bebeğin geliş pozisyonu açısından sorun yaratabilmektedir.
  • Bebeğin hamilelik sürecinde hastalık geçirmesi tespit ve tedavi edilmesi gereken veya gerekli önlemlerin alınması gereken bir durumdur.
  • Bebeğin anne karnında gelişim geriliği olması, hamileliğin belirli haftalarında beklenen gelişimi göstermemiş olması erken doğum veya bebeğin kaybedilmesi gibi riskler taşımaktadır.

4) Doğum Sürecindeki Risk Faktörleri

Bebeğin plasentasının önde gelmesi (plasenta previa) veya plasentanın rahim duvarına yapışması (plasenta akreata) doğum sürecinde risk yaratmaktadır. Anne adayının doğumda kanama ve rahim alma riskinin bulunması da bir risk faktörüdür. Çoğul yani ikiz veya üçüz doğumların gerçekleştirilmesi süreci tek bebek gebeliklerine göre daha risklidir. Anne adayının önceki doğum süreçlerinde sorun yaşanmış olması şimdiki doğumu sırasında da bu komplikasyonların oluşabileceğini gösteren, bilinmesi ve takibi gereken risk faktörlerindendir.

 Sağlıklı Bir Gebelik Süreci Geçirmek İçin Neler Yapılması Gerekir?

Hamile kalmadan önce bir doktora görünerek hamilelik süreci, yapılması gerekenler, alınması gereken takviyeler hakkında bilgi almanız önemlidir. Doktorunuzla varsa önceki hamileliklerinizle ilgili deneyimlerinizin ve süreçlerinizin detaylarını paylaşmanız, kişisel sağlık detaylarınızı aktarmanız, aile sağlık geçmişinizi paylaşmanız hamilelik öncesi tedavi edilebilir durumları tespit ederek çözüme kavuşturmanızı sağlayacaktır.

Hamilelik sürecinde doktor randevularınızı düzenli takip etmeniz ve vücudunuzdaki değişimlerin ve yaşadığınız süreçlerin detaylarını doktorunuza aktarmanız doktorunuzun sizi doğru yönlendirebilmesi açısından çok önemlidir.

Hamilelik sürecinde aşırı kilo almaktan kaçınmanız, sağlıklı beslenerek gerekli vitamin ve mineralleri aldığınızdan emin olmanız riskli gebelik yaşamanın önüne geçmektedir. Hamilelikte aşırı kilo alımı hem hamilelik döneminde hem de doğumda komplikasyonlara yol açacaktır. Doğum sürecine doğru aşırı kilo almadan ilerlemeniz sizin için doğumla ilgili tüm süreçleri daha rahat hale getirecektir. Hamilelik öncesinde normal kiloda olan anne adaylarının, 11- 16 kilo arası kilo alması normal kabul edilir. Hamile kalmadan önce yüksek kilolu olan anne adaylarının ise hamilelik sürecinde daha az kilo alması gerekecektir. Hamilelik sürecinde kaç kilo almanızın uygun olduğu, sağlıklı bir hamilelik ve sağlıklı bebek gelişimi için nasıl beslenmeniz gerektiği konusunda doktorunuza danışarak ilerlemelisiniz.

Tüp bebek tedavisi alıyorsanız doktorunuza kaç embriyo yüklemesi yapılacağı konusunda danışmanızı tavsiye ederiz. Çoklu gebeliklerde komplikasyonlar ve erken doğum riski daha yüksek olmaktadır. Bunlarla birlikte, bebeğin sağlıklı olması için hamilelikte; sigara, alkol ve uyuşturucu maddelerin kullanımından kesinlikle uzak durması riskli gebelik yaşamamak için önemlidir.

Riskli Gebelik Süreçleri Nasıl Yönetilir?

Anne adayının veya ailenin mevcut riskleri ve anne adayının daha önceki gebeliklerinde yaşamış olduğu sorunlar olması durumunda hamileliğin başında gebeliğin riskli gebelik olarak adlandırılması ve gebelik dönemi süresince uzman bir ekip tarafından takibi söz konusu olacaktır. 

Riskli gebelik takibi, kadın doğum uzmanı, endokrinoloji uzmanı, perinatolog, dahiliye uzmanı, fizik tedavi, diyetisyen ve göz doktorunun da aralarında bulunduğu uzman bir ekip tarafından yapılır. Anne adayının mevcut bir hastalığı söz konusu ile ilgili uzmanlık alanından bir doktor da ekibe dahil olur.

Hamilelik Öncesi Risk Konuları ve Takibi

Anne baba adayları hamilelik planladıklarında annenin genel bir sağlık kontrolünden geçerek genel sağlık sorunları olup olmadığı gözden geçirilmelidir. Herhangi bir tümör olmadığını elemek amacıyla göğüs kontrolleri ve rahim sağlığının testi amacıyla smear testleri yapılmalıdır. Anne adayının mevcut bir hastalığı varsa hastalığın gidişatı ve mevcut tedavileri gözden geçirilmelidir.

Anne adayının daha önce düşükle sonuçlanmış gebelikleri varsa önceki düşüklerin gebeliğin kaçıncı haftasında olduğu, düşük sürecinin nasıl geliştiği ile ilgili detaylar doktorla paylaşılmalıdır. Daha önce gebeliğin çok erken haftalarında gerçekleşmiş olan düşük olması durumunda kromozom anormallikleri kontrol edilirken, 3 - 6 ay arasında gerçekleşen düşükler olması durumunda rahim boynu yetmezliği kontrol edilir. Daha ileri haftalarda gerçekleşen bebek ölümü olması durumlarında da anne ve bebeğin hastalıkları araştırılmaktadır.

Hamilelik Sürecinde Kontroller ve Riskli Gebelik Durumu Oluşması

Hamilelik öncesinde anne adayının risk gösteren herhangi bir durumu olmamasına rağmen, hamilelik sürecinde ortaya çıkan ve riskli gebelik olarak değerlendirilecek gebelikler de söz konusudur.

Hamilelik dönemi boyunca anne ve bebek çeşitli kontrol yöntemleri ve tarama testleri ile takip edilmekte ve varsa risk faktörleri tespit edilmektedir.

Hamilelik Döneminde Tarama Testleri

Prenatal dönemde uygulaması istenen testler fetüs sayısına, önceki gebeliklerin durumuna ve hamileliğin kaçıncı haftasında olunduğuna bağlı olarak doktor tarafından talep edilir. Pek çok hastalık ve Down sendromu bu tarama testleri ile tespit edilebilmektedir. Bu nedenle erken tanı ve müdahale edilebilmesi için prenatal testlerin yapılması çok önemlidir.

Hamilelik döneminde uygulanması gereken testlerden bazıları invaziv iken yani kesi gerektirirken, bazıları ise noninvaziv yani kesi veya doku içine girilmesi gerekmeyen yöntemlerdir.

Prenatal Noninvaziv Testler

Bu testlerde herhangi bir kesi veya doku altına girme operasyonu gerekmeden, anneden alınan hormon ve kan örnekleri ile veya bebeğin ense kalınlığının ultrasonla ölçümü ile gerçekleştirilen testlerdir.

İlk Adım Testleri

Hamileliğin ilk döneminde yapılan testler annenin ve bebeğin genel durumu hakkında bilgi vermesi açısından önemlidir. Beta hCG testi, hem hamileliği doğrulamak hem de dış gebelik olmadığının teyidi için ilk uygulanması gereken testtir. Kan grubu testi kan uyuşmazlığı olup olmadığının tespiti, kan sayımı testleri de anne adayında kansızlık olup olmadığının incelenmesi açısından önemlidir. Bu aşamada tiroid, TSH ve serbestT4 ölçümleri de yapılır.

Coombs testi ile kan uyuşmazlığına bakılmaktadır. Anne adayının Rh pozitif, baba adayının ise Rh negatif olması durumunda Coombs testi uygulanır. Enfeksiyon testleri de gebeliğin ilk aşamasında tamamlanmalıdır, bu testler arasında hepatit B, Hepatit C, HIV, VDRL, sifiliz, Tokoplazma, CMV, Rubella yer almaktadır.

Tamamlanması gereken bir diğer test de idrar tahlilidir. Gebelikte idrar yolu enfeksiyonları erken doğum riski yaratabileceği ve erken dönem düşüklere yol açabileceği için kritik önemdedir. Hamilelik dönemi süresince anne adayının şikayetlerine bağlı olarak kan sayımı ve idrar tahlili gibi testlerin tekrarlanması gerekebilmektedir.

İkili Tarama Testi ve Ense Kalınlığı Ölçümü

İkili tarama testinde gebeliğin 11 ila 14. haftaları arasında yapılmaktadır. İkili tarama testi kromozom bozuklukları varlığını gösterebilecek risk ölçümü amacını taşımaktadır. Anne adayından kan alınarak, kandaki PAPP-A ve hCG hormon değerlerine bakılır. İkili tarama testi adını bu 2 hormonun ölçülmesinden alır.

Bu hormonların ölçüm sonuçları bebeğin ense kalınlığı, gebelik haftası ve anne yaşı ile birlikte bakılarak bir risk değeri elde edilmektedir. İkili tarama testi ve bebeğin ense kalınlığına birlikte bakılmasına Kombine İkili Tarama Testi adı verilmektedir.

PAPP-A hormonunun düşük olması, hCG hormonunun ise yüksek olması durumu Down Sendromu riskini yükseltmektedir. Ultrasonda “Ense kalınlığı” değerinin 3 mm üzerinde ölçülmesi, de aynı şekilde Down sendromu ve diğer kromozom anomalileri  riskini yükseltmektedir. Ense kalınlığının yüksek olması gebelik kaybı ihtimalini de yaratmaktadır.

Üçlü Tarama Testi

Gebeliğin 15 ila 19. haftaları arasında yapılmaktadır. Üçlü tarama testinde de kromozom anomalilerine bakılmakta ve spina bifida taraması da yapılmaktadır. Üçlü tarama testinde AFP, hCG ve uE3 değerlerine bakılmaktadır.

AFP hormonu değeri nöral tüp defekti tespiti için, hCG hormonunun yüksek olması ise Down sendromu için bir göstergedir. Üçlü tarama testinde her üç hormonun da değerlerinin düşük olması ise nadir görülen Edward sendromu riskini artırmaktadır.

Dörtlü Tarama Testi

Gebeliğin 16 ila 19. haftaları arasında yapılmaktadır. Üçlü tarama testinde bakılan AFP, hCG ve uE3 hormonlarına İnhibin-A hormonu da eklenerek testin doğruluğu artırılmıştır. Söz edilen hormon yüksekliği ve düşüklüğü durumunda olabilecek risk faktörlerine ek olarak İnhibin-A ve hCG hormonlarının birlikte yüksek olması Down sendromu riskine işaret etmektedir.

Entegre Tarama Testi

İkili ve dörtlü tarama testlerinin ayrı ayrı yapılarak sonuçlarının değerlendirilmesine Entegre Tarama Testi adı verilmektedir. Tam Entegre Test sürecinde hamileliğin ilgili haftasında ikili tarama testi daha sonra ise dörtlü tarama testi tamamlanarak sonuçlarının değerlendirilmesi sürecidir. Bu test süreçlerinin sonunda Down sendromu tespiti %96 oranında mümkün olmaktadır.

Ense kalınlığının ölçülmediği entegre test sürecine Serum Entegre Test adı verilmektir. Ense kalınlığına bakılmadığı durumda Down sendromu %88 oranla tespit edilmektedir.

Serbest Fetal DNA Testi (NIPT)

NIPT testi gebeliğin 10. haftasından sonra yapılmaktadır. NIPT, noninvasive prenatal testing, yani kesi olmayan doğum öncesi test anlamına gelen kelimelerinin kısaltmasıdır.

Herhangi bir kesi veya cerrahi işlem olmadan gerçekleştirilmektedir. Anne kanına karışan bebek genetik materyallerinin incelenmesi esasına dayanmakta, bu inceleme amacıyla anne kanından örnek alınarak yapılmaktadır. NIPT ile Down sendromu yani Trizomi 21 ve Trizomi 13,18 gibi kromozom hastalıkları %99 doğrulukla tespit edilebilmektedir. NIPT, daha çok ikili, üçlü ve dörtlü tarama testi sonuçları alındıktan sonra bir şüphe duyulması durumunda uygulanmaktadır.

Detaylı Ultrasonografi

Detaylı ultrasonografi gebeliğin 20 ila 22. haftalar arasında yapılmaktadır. Detaylı ultrasonografi normal ultrasonlara göre daha yüksek görüntü kalitesi ile yapılmaktadır. Bebeğin tüm organları incelenmekte, plasentanın durumuna bakılmakta ve rahim ağzı uzunluğu incelenmektedir.

Şeker Yükleme Testi

Gebeliğin 24 ila 28. haftaları arasında 75 mg şeker yükleme testi yapılarak anne adayında gestasyonel diyabet yani gebeliğe bağlı şeker olup olmadığı tespit edilir. Gestasyonel diyabet hem hamilelik döneminde hem de doğumdan sonra sorunlara yol açabildiğinden teşhis ve tedavi edilmesi önemlidir.

NST Testi

NST testi gebeliğin son aylarında yapılmaktadır. NST gebeliğin 32 ila 34. Haftalarından itibaren uygulanmaya başlanmaktadır. Anne adayında riskli gebelik ile erken doğum riski olması durumunda hamileliğin daha erken dönemlerinde başlanması da söz konusu olabilmektedir.

NST, elektronik bir monitör ve sensör ile bebeğin kalp seslerinin kaydedilmesi ve çevresindeki hareketlere bebeğin kalbinin nasıl cevap verdiğini gösteren bir testtir. NST testi aynı zamanda bebeğin kendi hareketlerine de kalbinin nasıl tepki verdiğini gözlemlemek için kullanılmakta olup doğum öncesi dönemde sık uygulanan testlerdendir.

Prenatal İnvaziv Testler

Prenatal invaziv testler, riskli gebelik durumlarında doktorlar tarafından istenen tarama testlerinin tamamlanmasından sonra bu testlerde bir risk görülmesi durumunda, tanıyı kesinleştirmek amacıyla önerilen testlerdir. Bu testleri yaptırma kararı anne ve babaya aittir. Bu testlerde alınan örnekler laboratuvar incelemesine tabi tutulmaktadır.

Koryon Villus Örneklemesi (CVS)

CVS veya kordon villus örneklemesi testi gebeliğin 9 ila 12. haftaları arasında rahim ağzı yolundan veya 11. haftadan sonra anne karnından ince bir iğne ile bebeğin plasentasından doku örneği alınarak yapılır. CVS testine %1.2 oranında düşük riski bulunmaktadır.

Amniyosentez

Amniyosentez gebeliğin 16 ila 22. haftaları arasında yapılmaktadır. Amniyosentez, anne karnından iğne bir ince ile girilerek amniyon sıvısından örnek alınması işlemidir. Amniyosentez ile bebeğin kromozomları incelenerek genetik bir hastalığın olup olmadığı araştırılır. Amniyosentez işleminde %0.5 oranında düşük riski bulunmaktadır. Amniyosentez, bebeğin genetik analizi, enfeksiyon incelemesi, kan uyuşmazlığı tespiti ve bebeğin akciğer gelişiminin tespiti amacıyla kullanılmaktadır.

Kordosentez

Kordosentez 18. haftadan itibaren yapılabilmektedir. Kordosentez işlemi anne karnından girilerek göbek kordonundan kan alınarak yapılmaktadır. Bebeğin genetik incelemesi, enfeksiyon araştırılması ve kan uyuşmazlığı tespiti için de uygulanabilmektedir. Kordosentez, kan uyuşmazlığı nedeni ile bebekte anemi gelişmesi durumunda kan nakli amacı ile de uygulanabilir. Bebeğin suyunun az olduğu ve amniyosentez uygulanamadığı durumlarda da kordosentez yöntemi tercih edilebilmektedir. Riskli gebelik olup olmadığı doktor tarafından belirtilince anne adayları bu süreçte oldukça dikkatli olmalı ve kontrolleri aksatmamalıdır.